ABD ile İran arasında yıllardır süregelen gerginlik, son günlerde yeni nükleer müzakerelerle yeniden gündeme geldi. İki ülkenin de farklı hedefleri ve stratejileri olması sebebiyle, bu müzakerelerin nasıl gelişeceği merakla bekleniyor. Son günlerde medyada çıkan haberlere göre, iki ülke arasında doğrudan temaslar yaşanmakta ve taraflar, 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılması için görüşmeler yapmaktadır. Bu durum, uluslararası arenada birçok sorunun yanıtını da beraberinde getiriyor. Peki, bu gelişmeler neleri ifade ediyor? Uluslararası ilişkilerdeki yansımaları neler olabilir?
2015 yılında imzalanan İran Nükleer Anlaşması, İran'ın nükleer programını sınırlamak amacıyla oluşturulmuştu. Ancak, 2018 yılında ABD'nin bu anlaşmadan çekilmesi ve İran'a yeniden ağır yaptırımlar uygulanması ile birlikte, anlaşma fiilen işlemez hale gelmişti. Bu süreçten sonra İran, nükleer faaliyetlerini artırarak, zenginleştirilmiş uranyum miktarını büyütmeye başladı. Uluslararası toplum, İran’ın bu tutumunu endişeyle izlerken, ABD yönetiminin de yeni bir strateji geliştireceği bekleniyordu. Ancak, Biden yönetimi göreve geldikten sonra nükleer müzakereleri yeniden başlatmak için adımlar atmaya başladı. Bu noktada, 2022 yılının sonlarına doğru başlayan dolaylı müzakerelerin ardından, bu yıl itibarıyla daha doğrudan ve açık görüşmelerin yapılmasına dair işaretler belirmeye başladı.
Yeni müzakereler sırasında, ABD ve İran’ın öne sürdüğü şartlar ve beklentiler dikkat çekici bir şekilde farklılık gösteriyor. ABD yönetimi, İran’ın nükleer programını kısıtlamak ve bölgedeki gerilimleri azaltmak amacıyla mümkün olan en kısa sürede anlaşma sağlamak isterken, İran ise kendisine uygulanan yaptırımların kaldırılmasını öncelikli olarak istemektedir. Bu iki temel hedef arasındaki çatışma, müzakerelerin ne şekilde ilerleyeceği konusunda belirleyici bir etken olabilir. Tarafların, karşılıklı güvenin yeniden tesis edilmesi yolunda da adımlar atması gerekecek. Zira, geçmişteki deneyimler, karşılıklı güvensizlik üzerine inşa edilen müzakerelerin sıkça tıkanabildiğini göstermektedir.
Müzakerelerin ilerleyişi, uluslararası çapta birçok ülke ve kuruluş için büyük önem taşımaktadır. Özellikle Avrupa Birliği ve Rusya, bu süreçte arabulucu rolü oynamaya çalışarak, hem ticari çıkarlarını korumak hem de bölgedeki istikrarı sağlama konusunda çaba göstermektedir. Eğer ABD ve İran anlaşma yollarında kalıcı olursa, bu durum, Orta Doğu’da yeni bir denge sağlayabilir. Ancak, müzakereler kesintiye uğrarsa, bölgede gerilimlerin artması ve daha fazla uluslararası çatışma riski gündeme gelebilir.
Öte yandan, bu müzakerelerin sonuçları sadece ABD ve İran arasındaki ilişkileri değil, aynı zamanda küresel enerji piyasalarını da etkileyebilir. İran’ın petrol üretimi, mevcut yaptırımlar nedeniyle kısıtlanmış durumda. Ancak, eğer bir anlaşmaya varılırsa, İran pazarının yeniden açılması, küresel petrol fiyatlarını etkileyebilir. Sonuç olarak, nükleer müzakereler bir nevi sadece nükleer silahların yayılmasını engellemek değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel ekonomik dengeleri de yeniden tanımlama potansiyeline sahip bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sonuç olarak, ABD ve İran arasındaki yeni müzakerelerin gelişimi, dünya genelinde merakla takip edilmektedir. İki tarafın uzlaşı sağlama çabaları, uluslararası siyasette önemli bıçak sırtı durumlar yaratabilir. Müzakereler, bölgedeki tüm aktörler için yeni fırsatlar ve zorluklar getirmektedir. Gelecek günlerde, ABD ve İran yönetimlerinin tutumları ve yapacakları açıklamalara göre sürecin nasıl gelişeceği daha net bir biçimde anlaşılacak. Ancak, şu aşamada, tarafların birbirlerine karşı ne kadar esnek olabilecekleri, müzakerelerin seyrini belirleyecek en önemli faktör olarak öne çıkıyor.